Anlamsız tek bir içeriğe daha ihtiyaç yok.

Binlerce yıl önce bir kamp ateşinin etrafında birbirimize iyi hikayeler anlatırdık. Can sıkıntısından, yiyecek bulma stresinden bizi uzaklaştırır, hayatın anlamına dair sorgulama enerjisi üretirdi. Bu hikayeler anlatıldığında gözlerde bir parıltı olurdu. Şaşırtmaz, sorgulatmaz veya eğlendirmezse ne anlamı vardı zaten anlatmanın? 

Aristo’ya göre anlam, bir anlatının temel öğesidir; izleyicinin düşünmesine, sorgulamasına ve öğrenmesine neden olmalıdır. İşte binlerce yıl öncenin sözlü hikayeleri bugünün filmleridir. 

Fakat günümüzde bu kurallar unutulmuş, anlamsız içerikler etrafımızı sarmış durumda. Özünde parıltı olan, anlamlı ve özgün işlerde ‘’anlamlı yaratıcılık’’ cevherinin ortaya çıkar. Bizce dünyada anlamsız tek bir fikre daha yer yok. Bu yüzden çektiğimiz her yaratıcı karede anlamın peşine düşüyoruz.